Serebral Palsi Rehabilitasyonu

Serebral Palsi Rehabilitasyonu

Serebral Palsi (beyin felci), bebeklikte ya da çocukluk çağının başlarında ortaya çıkan ve vücut hareketlerini ve kas koordinasyonunu kalıcı şekilde etkileyen, fakat zaman içinde kötüleşme sergilemeyen bir dizi nörolojik bozukluktan herhangi birini tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Serebral palsi kas hareketlerini etkilemekle birlikte, kaslardaki ya da sinirlerdeki bir problemden kaynaklanmaz. Beynin, kas hareketlerini kontrol eden bölgelerinde söz konusu olan anormalliklerden kaynaklanır. Serebral palsi görülen çocukların çoğunluğu bu bozuklukla doğar, ancak bozukluk aylar ya da yıllarca tespit edilemeyebilir.

Serebral Palsi Nedenleri

1. Doğum öncesi: Bazen bebeğin beynindeki hasar, bebek henüz anne karnındayken meydana gelir. Hasar bir infeksiyondan ya da annenin zarar gördüğü bir kazadan kaynaklanmış olabilir. Annede söz konusu olan yüksek kan basıncı ya da diyabet gibi tıbbi problemler de bebekte sorunlara sebep olabilir.

2. Doğum sırasında: Bebeğin yeterli oksijen alamaması ya da doğumun zor gerçekleşmesi sonucu bebeğin beyninde hasar meydana gelmesi gibi problemler yaşanabilir.

3. Doğum sonrası: Bebek aşırı erken doğduğu (prematüre doğum) ve bedeni anne karnının dışında yaşamaya hazır olmadığı takdirde görülebilir. Beyin doğumdan sonra da gelişmeye devam ettiğinden, doğru zamanda doğan bebeklerin beyninde bile beyin hasarına yol açan infeksiyonlar ya da kanamalar görülebilir. 

Serebral Palsi

Serebral Palsi Tipleri

1. Spastik Tip: Spastisite, en genel anlamda, kas sertliği ya da pasif harekete direnç olarak tanımlanabilir. Kasların normal yapısındaki değişiklik ve sertlik hareketlerin de etkilenmesine ve zor yapılmasına neden olur. Aşırı spastisite zamanla iskelet yapı üzerinde bozukluklara ve postürün (duruşun) bozulmasına yol açar. Bunun yanı sıra oturma, ellerin kullanılması, yürüme gibi fonksiyonel aktiviteleri de olumsuz etkiler. Spastik tip Serebral palsi’nin en yaygın tipidir.

Spastik çocuk, Serebral palsi teşhisi altında etkilenen vücut kısmına göre tanımlanır.

a.Hemiparezi: Bu tipte vücudun bir tarafındaki kol, gövde ve bacak etkilenir.

b.Diparezi: Bu tipte her iki bacak spastisitesi kollardan daha fazladır. Bacaklar birbirine sıkışıktır. Parmak ucuna basma sık görülür.

c.Tetraparezi: Bu tipte ise tüm vücut etkilenmiştir. Baş kontrolünün yetersizliği, ellerin yumruk şeklinde bacakların çapraz tarzda durması yaygın bir görüntüdür.

2. Atetoid Tip: Kontrolsüz hareket olarak tanımlanabilir. Çocuğun bacak, kol, el veya yüzünde istemsiz hareketler oluşur. Bu tipte kaslarda ani değişiklikler oluşur. Kaslar çok gevşek durumdan çok sert bir duruma geçebilirler. Bu da hareketlerin koordineli yapılmasını engeller.

3. Ataksik Tip:Dengeyi korumada bozukluk vardır. Baş kontrolünün zayıf olması, gövde dengesinin sağlanamaması nedeniyle gelişim yavaştır ve yürüme çok geç sağlanır.

4. Karma Tip: Kas tonusu bazı kaslarda aşırı düşük, bazılarında ise aşırı yüksek olduğunda serebral palsinin tipi, karma olarak adlandırılır.
Kas tonuslarının farklı tipte olmasının yanı sıra, SP’li çocukların vücutlarının SP’den etkilenen bölümleri de karma bir yapı gösterir. Bu, beyinlerinin hangi kısmının hasar gördüğüne ve hasarın ne kadar büyük olduğuna da bağlıdır.

Serebral Palsi Birlikte Görülebilen / Eşlik Eden Problemler

Motor fonksiyonlarda bozukluğun yanında, duyu bozuklukları,(sensorial disfonksiyon), gözde kayma, titreme(nistagmus) gibi bozukluklar zeka geriliği ( mental retardasyon), davranış bozuklukları, öğrenme güçlükleri, dil-konuşma bozuklukları ve ağız diş problemleri de görülebilir.

Serebral Palsi Tedavisi

Serebral palsinin tamamen iyileştirilmesi mümkün değildir, fakat tedavi genellikle çocuğun becerilerini geliştirir. Yetersizlikleri doğru şekilde tedavi edildiği takdirde, pek çok çocuk normale yakın bir yetişkin yaşamı sürebilir.

Genel olarak, tedavi ne kadar erken başlarsa çocukların gelişimsel yetersizliklerinin üstesinden gelme şansları ya da onları zorlayan görevlerin altından kalkmak için yeni yollar öğrenme şansları o kadar yüksek olur. Tedavi muhakkak konusunda uzman bir ekiple devam ettirilmelidir. Ekipte çocuk doktoru, çocuk nöroloğu, fizyoterapist, özel eğitim öğretmeni, konuşma terapisti, psikolog olmalıdır. Serebral palsi tedavisi, tıbbi yaklaşım ve rehabilitasyon yaklaşımı olarak iki yönlü ele alınmalıdır;

Serebral Palsi Tıbbi yaklaşım

Teşhisle başlar. Serebral palsi teşhisi pediatrik nörolog başta olmak üzere, ilgili hekimler tarafından konulur. Teşhiste yardımcı olmak üzere EEG ( elektro ensefalografi) EMG ( elektromyografi), SEP ( somatosensoryel evoked potansiyel), VEP (visuel evoked potansiyel) , MR gibi ileri tetkiklerden yararlanılabilir.

Serebral palsi’li hastada direk Serebral palsi’ ye yönelik etkin bir ilaç yoktur. Ancak hastalıkta seyreden konvülsiyon ( havaleler ) ve epilepsi için yaygın şekilde ilaç kullanılmaktadır. Bunun yanında kaslardaki aşırı sertliliği önlemek için de bazı ilaçlar kullanılmaktadır.

Serebral Palsiye Rehabilitasyon yaklaşımları

Serebral palsi’ li çocukta birçok sorun bir araya gelerek aile ve çocuk için yaşamı güçleştirir. Bu nedenle problemlerin iyi bir şekilde tanımlanması çok önemlidir. Ancak bilimsel ve bilinçli yaklaşım Serebral palsi’ li çocuğun daha bağımsız bir yaşama kavuşmasını sağlayabilir. Serebral palsi’li çocuğun klinik tablosu, Serebral palsi’ nin nedenine, lezyonun şiddetine, şekline ve diğer komplikasyonların olup olmadığına bağlı olarak çocuktan çocuğa farklılık gösterir. Bu nedenle her çocuğun tedavi ve rehabilitasyon programı farklılık içerir. Serebral palsi’ li çocuklarda görülen problemlerin en aza indirilmesi ve onların topluma kazandırılması çok yönlü bir rehabilitasyon programı ile sağlanabilir. Ailenin eğitiminden, çocuğun fiziksel çevresinin düzenlenmesine kadar bir dizi sorun hesaba katılmak ve rehabilitasyonun alanı içine dahil edilmek zorundadır.

SP de rehabilitasyon programı:

•    Egzersiz tedavisi
•    Ortez ( cihaz ) uygulamaları
•    Ev programı ve aile eğitimi
•    El- göz koordinasyonu sağlaması
•    Uygun yardımcı araç gerecin belirlenmesi
•    Yemek yeme, giyinme, oyun aktiviteleri gibi aktivitelerin eğitimi bileşenlerinden oluşur. 

Tüm bu uygulamalar, özellikle egzersiz uygulamaları deneyimli fizyoterapistler tarafından yapılmalıdır.

Bilinmesi gereken en önemli şey Serebral palsi tedavi ve rehabilitasyonunun çok uzun bir süreç olduğudur. Bebeğin büyümesi ile birlikte rehabilitasyon uygulamaları da devam eder. Rehabilitasyon çocuk bağımsız (ya da en az bağımlılıkla ) yaşama yeteneğini kazanana kadar devam etmelidir. Serebral palsi ‘ li çocuklar da diğer çocuklar gibi gelişebilir. Serebral palsi fiziksel bir özürdür. Az oranda zeka yetersizleri, görme, konuşma, işitme ve algı bozuklukları fiziksel özüre eşlik etse de ilerleyici değildir. Bilinçli bir yaklaşım ve etkili rehabilitasyon ile yetersizlikleri en aza indirgemek mümkündür.

Serebral Palsi Rehabilitasyonunda Kullanılan Yaklaşımlar

1. Nörogelişimsel Tedavi Yaklaşımı (Bobath Tedavisi) Çocuk fizyoterapistleri tarafından SP’li çocukların fizyoterapi uygulamaları içinde kullanılan Bobath tedavi yönteminde günümüzde aktif dinamik tedavi, fonksiyonelliği sağlamak için aktivitelerle eğitim, hareketin koordinasyonu ve dengenin geliştirilmesi, iç içe geçmiş farklı aktivitelerin bir hareket akışı içerisinde çalıştırılması önem kazanmıştır. Tonusu düzenleyici ve aktif hareketi ortaya çıkarmaya yönelik pozisyonlamalar ve duyu-motor aktiviteyi artırıcı uyaranlar kullanılmaktadır.

Farklı pozisyonlarda günlük yaşamdaki durumlarla bağlantılı olarak hareket ve postür kontrolü geliştirilmeye çalışılırken, çocuğun kişisel gelişimine göre planlanma yapılmaktadır. Fonksiyon içinde hareketi aktive etmek ve günlük yaşam içinde uygulamaları sürdürmek günümüz Bobath yaklaşımının temel anlayışıdır.

Bobath yaklaşımı bu hedeflere ulaşmak için farklı fizyoterapi uygulamalarını, ortez ve adaptif araç-gereç kullanımlarını da içermektedir. Bobath yaklaşımı dahilinde SP’li çocuklarda temel problemin postüral kontrol, hareket ve koordinasyonda bozukluk olduğu düşünülmesine rağmen, nöromusküler problemlerin, kişisel özellikler, genetik, motivasyon, algı-motor deneyimler, çevresel gereklilikler ve nöral iyileşme düzeyi ile yakından ilişkili olduğu belirtilmektedir. Tüm bu ifadeler, Bobath’ın bir metot veya teknik olmadığı, rijit değil değişken olduğu ve hala gelişmekte olduğunu göstermektedir.

Özetle günümüzde Bobath yaklaşımı, öncelikle, SP’li çocuktaki var olan performansı gözleme, analiz etme ve yorumlama, sonrasında çocuğun potansiyelini değerlendirme ve sonuçta sınırlılıkları içinde maksimum bağımsızlık düzeyine ulaştırmayı hedeflemektedir.

2. Duyu Bütünleme

Duyu bütünleme, günlük hayatta kullanılmak üzere vücudumuzdan ve dış dünyadan alınan bilginin beyin seviyesinde organize edilerek kullanılır hale getirilmesi işlemine verilen isimdir. 

Duyu bütünleme, beyin fonksiyonudur. Beyin fonksiyonlarının çalışmaya başlaması için ‘duyu’ alması gerekir. Sinir sistemi fonksiyonu ile beyin organizasyonu birleşerek ‘duyu bütünlemesini’ oluştururlar. 

Beyin; duyuları birleştirmek, duyusal girdiyi işlemek ve organize etmek görevlerini yapar. 

Sinir sistemi; vücuttan ve çevreden gelen duyuları alma, organize etme ve günlük yaşam aktiviteleri oluşturma görevlerini yapar.

Duyu bütünlüğü fonksiyon bozukluğunun işaretleri şöyledir: 

– Hiperaktivite 
– Dikkat bozuklukları 
– Davranışsal problemler 
– Sosyal problemler 
– Psikolojik problemler 
– İşitme problemleri 
– Konuşma problemleri ve konuşma gecikmesi 
– Hipo-hipertonus 
– Motor koordinasyon problemleri 
– Okulda öğrenme güçlükleri 
– Ergenlik ve erişkinlik (adolesan) problemleridir. 

Duyu bütünlüğü teorisi, Jean Ayres tarafından 1970’li yıllarda geliştirilmiştir. Bu teoride, insan vücuduna doğru uyarı verilerek, duyuların birbirleri ile uyumlu çalışmasının yönetilebileceği düşünülmüştür. 

Duyu bütünlüğü, davranışları ve cevapları oluşturan nörolojik bir süreçtir, çevreden ve vücuttan alınan bilgilerin organizasyonunu kapsar. Duyu bütünlüğü teorisi aşağıdaki şekilde özetlenmiştir. 

Duyu bütünlüğü fonksiyon bozukluğu duyu girdisi ve motor yanıt arasındaki akışın bozulmasıdır. Doğumdan önce, doğum sırasında ve doğumdan kısa bir süre sonra meydana gelebilir. Duyu nöronları beyne yeterli bilgi sağlayamaz. Bu sebeple motor nöronlar, vücuda doğru davranış oluşturması için yeterli bilgi gönderemez. 

Otizm, duygusal ve sosyal davranışlarda bozukluğu olan, çevreyle iletişim kuramayan ve ilerleyen yaşlarda öğrenim bozukluğunun en büyük sıkıntılardan biri olduğu hastalık grubudur. 

Otistik çocuklar duyu bütünlüğü fonksiyon bozukluğu içerisinde duyusal işlemlemede problem yaşarlar. Bunun üç yönü vardır: 

1. Duyusal girdiler beyinde doğru kaydedilemediği için çocuk ya çok az ilgi gösterir ya da çok fazla tepki verir. 

2. Özellikle vestibüler ve taktil duyuları modüle edemezler. Bu nedenle güvensiz ve dokunmaya karşı savunmadadırlar. Örneğin, otistik çocukların dokunsal uyaranları lokalize etmede güçlük yaşarlar ve ellerini göremiyorlarsa nereye dokunduklarını ayırt edemezler. 

3. Beynin yeni ya da farklı şeyler yapmayı yöneten bölümü normal işlev göstermez ve amaçlı davranamaz. Amaçlı aktivite konusunda isteksizlik ve ilgisizlik gösterir.Otistik çocuklarda duyu bütünlüğü fonksiyon bozukluğunun düzeltilmesinde yeterli ve doğru uyaranların verilmesi ile duyusal girdilerin kayıt edilmesi gerekir. Bunu sağlamak için birçok davranışsal eğitim yöntemi geliştirilmiştir. Duyu bütünlüğü tedavisi de bu davranışsal yöntemlerden biridir ve otistik çocukların tedavisinde kullanılmaktadır. 

Duyu Bütünleme Tedavisi, hareketin planlanması ve duyu bilgilerinin bütünleştirilmesine odaklanır. Bu tedavide organize etme, planlama, fiziksel çevre ile adaptif ilişki kurma gibi problemler ve istemli hareketlerin yapılmasındaki bozukluklar düzeltilmeye çalışılır. Benzer problemlerin olduğu otistik çocuklarda da “Duyu Bütünleme Tedavisi” kullanılır. 

Duyu bütünlüme fonksiyon bozukluğu olan otistik çocuklar, yaşıtları ile birlikte okul eğitimlerinde başarılı olamıyorlarsa duyu bütünlüğü tedavisine katılmaları gerekir. Tedavi, çocuğa uygun olarak düzenlenmiş ortamda, çocuğun ihtiyacına göre duyu alabilmesini ve adaptif cevap oluşturmasını amaçlar. Terapi sırasında çocuğun kendini yönetebilmesi için fizyoterapist çevreyi ona uygun yönlendirir. Otistik çocuklarda motor beceri, akademik beceri ve doğru davranış öğrenme kapasitesini arttırmaya yardımcı olunur. 

Otistik çocuklara da öncelikle yer çekimi farkındalığı, postür ve duruş, fiziksel çevreyle etkileşimi geliştirmeye yönelik çalışmalar yapılır. Bu çalışmalar içinde dik oturmak, çıngırak sallamak, merdiven inmek ve boyama kalemi tutmak gibi aktivitelere yer verilerek otistik beynin kapasitesini geliştirmek hedeflenir. Otistiklerde duyu ve motor kapasite geliştikçe sayı sayma, cümle oluşturma ve sosyal etkileşim gibi öğrenme yeteneği artar. 
Otistik çocuğun özel yetenekleri ve kısıtlılıklarına göre tedavi programında vestibüler, propriosepsiyon, taktil, görsel ve işitsel eğitimlere yer verilmelidir. 

Duyu bütünlüme tedavisinde yapılabilen aktivitelerden yapılamayan aktivitelere, kolay aktivitelerden karmaşık aktivitelere geçilir. Bu yaklaşım içinde otistik çocuğun duyusal ve motor kapasitesine uygun duyu (vestibüler, görsel, işitsel, taktil gibi) kombinasyonları yapılarak çalışacağı aktiviteler belirlenir. Çocuğun fonksiyonel seviyesini arttırmak için; aktivitelere aktif katılım göstermesi, çevredeki duyusal bilgiyi alabilmesi ve adaptif cevap oluşturması sağlanmalıdır. Adaptif cevaptan sonra daha karışık aktivitelere geçilir.

Otistik çocuklara uygulanan tedavi programının zeka, iletişim, eğitim ve öğrenme alanlarında kazanımlar olduğu görülmüştür. Yapılan çalışmalarda duyu bütünleme eğitimi alan otistiklerde otizm seviyesini düşürdüğü kaydedilmiş, ancak çalışmaların kapsamının genişletilmesi gerektiği vurgulanmıştır. 

3. Pediatrik Rehabilitasyonda Zorunlu Kullanım Hareket Terapisi (Constraint-Induced Movement Therapy)

Zorunlu kullanım hareket terapisi (ZKHT), nörolojik disfonksiyonu olan hemiparezili hastalarda üst ekstremite (ÜE) fonksiyonunu tekrar kazandırmaya odaklı oldukça yeni, ümit  verici bir tedavi yaklaşımıdır .Sağlam ekstremite kullanımını kısıtlama ve paretik ekstremiteyi gün içinde kullanmaya zorlama prensibine dayanır. Bu terapinin temelleri 1963-1981 yılları arasında Knobb ve Taub tarafından atılmıştır. Zorunlu Kullanım Hareket Terapisinin Etki Mekanizması Zorunlu kullanım hareket terapisinin hemiparezi hastalarında etkili olmasında iki mekanizma öne sürülmüştür. Birincisi; öncesinde kolunu fonksiyonel olarak kullanabilen hastalarda yaralanma sonrası ÜE’de gelişen “öğrenilmiş kullanmama’’yı yenmesidir. İkinci teori ise, öncesinde kolunu etkin kullanamayan hastalarda oluşan etkilenmiş ÜE (üst ekstremite)’yi “gelişimsel kullanamama’’nın üstesinden gelmesidir.

Zorunlu Kullanım Hareket Terapisinde Kullanılan Kısıtlama Yöntemleri 

Pediatrik ZKHT çalışmalarında sağlam ÜE’yi kısıtlamak için kullanılan teknikler; ebeveynin çocuğun kolunu tutarak kullanmasını engellemesi, giyilen uzun kollu giysinin kol açıklığının bağlanması, parmaklı veya parmaksız eldiven giyilmesi, omuz askısı, kısa veya uzun kol alçısı, ön kol veya el ortezleridir. Kısıtlama tekniği ne olursa olsun sağlam ekstremiteyi kısıtlamanın etkilenmiş ekstremitenin günlük hayatta kullanımını arttırdığı belirtilmektedir. Ayrıca yüksek motivasyon gerektirdiği için klasik yöntemin özellikle çocuklarda modifiye edilmesi gerektiği de vurgulanmıştır.

Zorunlu Kullanım Hareket Terapisinde Kısıtlama Süresi 

Literatürde kısıtlamanın ne kadar süre uygulanması gerektiği ile ilgili bir netlik yoktur. Günde bir saat ile 24 saat arasında değişen kısıtlama süreleri bildirilmiştir. Toplam uygulama süresi ise 10 gün ile iki ay arasında değişmektedir.

4. Kinezyolojik Bantlama Tekniği 

Kinezyolojik bantlama tekniği  ve kinezyolojik bant 1973 yılında Japon  kiropraksi ve akupunktur uzmanı Dr. Kenzo Kase tarafından 
geliştirilmiştir. Standart bant ve teyp uygulamaları eklem ve kas yapılarını desteklemekle birlikte eklem hareketlerinde ve fonksiyonel aktivitelerde kısıtlamaya yol açmaktadır. Ek olarak bu bantlama yöntemleri uygulandıkları dokuya yapmış oldukları  kompresif etki ile bazen zedelenmiş dokunun iyileşmesini yavaşlatmakta ve fasya gibi derin dokulara bir destek sağlamamaktadır. Metodun ortaya çıkış felsefesi eklem hareketlerini sınırlamaksızın insan derisinin yapısal özellikleri ve esnekliğine benzer bir bantlama yönteminde daha başarılı sonuçlar alınabileceğidir. Dr. Kase konvansiyonel bantların sayılan bu etkilerinin tersine doku iyileşmesine yardımcı olurken eklem hareket açıklığını sınırlamayan bir bantlama yöntemi arayışına 1970’li yılların başında başlayarak iki yıllık bir araştırma sonucu kinezyolojik bandı tasarlamış ve farklı vücut bölgelerinde geliştirdiği yöntemleri uygulamaya başlamıştır.

Kinezyolojik Bantlamanın Pediatrik Hastalarda Kullanımı

Pediatrik yaş grubunda serebral palsi, brakiyal pleksus hasarı, tortikollis, hipotoni, beyin tümörleri, miyelomeningosel, oturma 
dengesini etkileyen farklı nörolojik bozukluklar (inmeler, spinalkord yaralanmaları, travmatik beyin yaralanmaları vs) kinezyolojik bantlamanın kullanım alanını oluşturmaktadır. Bu yaklaşım mevcut tedavilere ek olarak yaygın şekilde uygulanmakta ve pediatrik yaş grubunda etkinliğin kanıtlanması açısından çalışmalar devam etmektedir. 

Kinezyolojik Bantlamanın Nörolojik Hastalıklarda ve Spastisitede Kullanımı 

Kinezyolojik bantlama propriosepsiyon ve mekanoreseptörler üzerindeki etkisi, kas güçlendirici etkisi ve kas tonusunu düzenleyici 
etkileri nedeniyle nörolojik hastalıkların rehabilitasyonunda diğer tedavilerle birlikte kullanılmaya başlanmıştır. Etki mekanizması tam olarak bilinmemekle birlikte nörofasilitasyon ile ağrı, spastisite, yürüme paterni ve fonksiyonel aktiviteler üzerinde olumlu etkisi olabileceği düşünülmektedir. Literatürde nörolojik hastalıklar üzerindeki etkisini araştıran çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalarda daha çok spastisite, yürüme ve fonksiyonel aktivite üzerine etkileri araştırılmış ve diğer tedavi yöntemleri ile birlikte kullanılmasının yararlı olabileceği ileri sürülmüştür. Periferik sinir hastalıklarında ağrının azaltılması ve fonksiyonel işlevliği artırmak amacıyla da kullanılmaktadır.

Uygulamalarda postüral dizilimin düzgünlüğünü sağlamak, zayıf kas gruplarını desteklemek, hipotonik veya hipertonik kas gruplarını kontrol etmek ve bu şekilde oturma dengesini iyileştirmek ve hastaların işlevsellik düzeylerini arttırmak amaçlanmaktadır. Serebral palsi konusundaki uygulamaların özellikle postüral kontrolü sağlamaya yönelik yaklaşımları kapsadığı dikkati çekmektedir.

5. Ergoterapi

Ergoterepi tedavi yöntemi; hastalıklar, kazalar,  gelişim bozuklukları nedeniyle, günlük yaşamdaki  yetenekleri kısıtlanmış veya kısıtlanabilecek  insanların önceden var olan ve herhangi bir nedenle  yitirilen zihinsel,sosyal ve fiziksel yeteneklerini  yeniden kazandırmayı amaç edinir.  Bir hastalık sonrasında olası yitimlerin daha da artmasının önüne geçilmesi, ana hedeflerden biridir.

Ergoterapinin Amaçları 

• Hastanın ev ve iş yaşamında olabildiğince kendisine  yetmesini sağlamak  
• Bağımsız yaşamını sürdürebilmeyi  olanaklı kılmak  
• Hastanın konsantrasyon ve iletişim yeteneğini  geliştirmek ve iyileştirmek.

Ergoterapi Bu Amaçları Nasıl Sağlar?

Ergoterapinin hareket noktası; amacına uygun,  yerinde ve gerekli aktivitelerle, hastalığın yol açtığı  veya açabileceği hasarları tespit etmek, hastaya kendi bedenini tanıtmaktır.

Ergoterapinin tedavi yöntemlerinde; hastanın, tedavi sürecine aktif olarak katılması ve kendi kendine yardım edebildiğini görmesi sağlanır.

Bu bağlamda hastanın kendini yeniden keşfetmesi,  yeni bir dönemeçte hastalıkla mücadelede daha etkin  duruma gelmesi öğretilir.

Nöropsikolojik Alana Yönelik Çalışmalar

• Konsantrasyon, dikkat ve  hatırlamanın arttırılmasına yönelik egzersizler 
• Öğrenme‐anlama ve kavrama egzersizleri
• Eşyaları, mekanı ve kişileri tanıma 
• Zamanı algılanmaya yönelik egzersizler
• Konuşma‐duyduklarını anlama ve ifade etme  yetilerinin yeniden geliştirilmesi, korunmasına  yönelik egzersizler 
• Ruhsal veya Nörolojik hastalığa bağlı kaybedilen yetileri geliştirmenin yanısıra  yitimin önlenmesine yönelik çalışmalar

5. Manuel Terapi 

Manuel terapi ellerle yapılan tedavi demektir. Eklemlerdeki hareket kısıtlılıklarını düzeltmek , geriye dönüşümlü fonksiyon bozukluklarını gidermek amacıyla, yalnızca elleri kullanarak yapılan bir mekanoterapi yöntemidir. Manipulasyon bazen manuel terapi yerine kullanılabilmektedir. Ama manipülasyon, manuel terapi yöntemlerinden sadece biridir.

6. Ayna Terapisi

Ayna kutusu, ortasında ayna ile iki kısma ayrılan bir kutudur. Sağlam el bir bölmeye yerleştirilir, hasta tarafından görülür. Sağlam elin aynadaki yansıması diğer elin de normal algılanmasını sağlar. Kutudaki ikinci bölme kapalıdır ve hasta tarafından görülmez. Amputelerde kullanılıyorsa boş kalır, hemipleji hastalarında ise etkilenmiş el bölmeye yerleştirilir. Ayna terapisi Vilayanur S. Ramachandran tarafından fantom (hayalet) ekstremite ağrısını azaltma amacıyla bulunmuştur. Fantom ağrısında hasta, ampute edilmiş ekstremitesinde ağrıdan yakınır. 

Ampute hastaların fantom ekstremite ağrılarını "öğrenilmiş paralizi" hipotezi ile açıklayan Ramachadran'a göre, hasta paralize ekstremitesini her hareket ettirmek istediğinde görsel ve propriyoseptif olarak ekstremitenin hareket etmediği geri bildirimini almakta. Bu geri bildirim beyinde Hebbian öğrenme süreci ile yerleşmekte. Sonuçta ekstremite artık orada olmasa bile beyin onu paralize kabul etmekte ve paralizilerde görülenlere benzer ağrılar hissedilmekte. 
Beyni yeniden eğitmek, öğrenilmiş paraliziyi ortadan kaldırmak için ayna kutusu kullanılmış. Hasta, sağlam elini bir bölmeye yerleştirerek aynaya bakarken, her iki elini hareket ettirdiğini hayal ettiği "ayna simetrik" hareketler yapar (el çırpma, orkestra yönetir gibi hareketler, vs). Hasta aynada sağlam elinin yansımasını, fantom ekstremitenin hareketi gibi algılar. Böylece ağrıya yol açan döngü kırılmaya çalışılır. Ayna terapisi inme sonrası ihmal ve paralizilerde de kullanılmaktadır. 

Ayna terapisinin temelinde "ayna nöronlar" prensibi bulunmaktadır. Beyindeki nöronların %20'sinin ayna nöron olduğu düşünülüyor. Bu nöronlar sağ sol ağrımı gibi lateralizasyon algısından sorumlu. Ancak en önemli özellikleri bir hareket hem kişi tarafından yapılırken, hem de bir başkası tarafından yapıldığı gözlendiğinde ateşlenen nöronlar olmaları. İnsanlarda, primatlarda ve bazı kuşlarda ayna nöronların aktivitesi gösterilmiş. Algı-hareket arasındaki ilişkiyi sağlıyorlar. Taklitle öğrenmede, dil becerilerinde işlevleri olabilir. Ayna kutusu kullanılırken ayna nöronların aktive olarak etkilenmiş vücut kısımlarına ait iyileşme algısının oluşturulduğu düşünülmekte. 

Geleneksel terapilerde karşı taraf hemisferin reorganizasyonuna ağırlık verilirken ayna terapisinde ipsilateral hemisferin aynı taraftaki ekstremiteye olan bağlantıları kullanılır. 

Ayna terapisinin fantom ekstremite ağrısında, kompleks bölgesel ağrı sendromunda etkili olduğunu gösteren çalışmalar olsa da nasıl etki ettiği hala net değil.